Ganire Paşayeva'yı tanısanız samimiyeti sizi öylesine sarar ki, bu mütevazı kişinin bir milletvekili olduğunu asla düşünemezsiniz…
Doğallığı ve insan sevgisini fark ettiğinizde, onun aktif bir siyasetçi olduğu aklınızın ucundan geçmez. Siyaset, ona biçeceğiniz rollerin en sonuncusu olur. O bir hoca, bilim kadını, bir sivil toplum kuruluşunun başkanı, şair, yazar ve iyi bir dost… Ganire Paşayeva’yla Azerbaycan’ı ve Türkiye’yi; bu iki devlet arasındaki kardeşlik ilişkilerinden konuştuk...
Türkiye ve Türk insanıyla çok yakın ilişkileriniz var. Türk insanıyla kurduğunuz bu yakın ilişkinin sebebi nedir?
Bizler, Sovyet devrini gören son nesiliz. Sovyetler Birliği döneminde, uydurma bir tarih öğrettiler. Yaklaşık 70 yıl boyunca, Türk olmadığımız düşüncesini dayattılar. Bize “Azeri” ya da “Azerbaycanlı” diye bir kimlik ihdas etmeye kalkıştılar. Bunda kısmen başarılı da oldular. Ama ben milli bilinci yüksek, Türklük şuurunun bilincinde olan aydın bir ailede büyüdüm. Özellikle Türkiye’ye karşı, içimizde bir ‘deli sevda’ taşıyorduk.
Eğer Sovyetler Birliği yıkılmasaydı, bizler yeniden birbirimize sarılmasaydık, içimizdeki bu ‘deli sevdanın’ hasretiyle ölecektik belki de…
Türkiye’ye ilişkin gezi kitaplarınız da var.
Türkiye’de gezdiğim şehirleri, mekânları, ulu mabetleri, tarihi eserleri hatıralarımda, makalelerimde, denemelerimde ve şiirlerimde dile getirdim.
Azerbaycan ve Türkiye gençliği, birbirlerinin farkında mı? Bu kardeşlik bilincinin gelişmesi için neler yapıyorsunuz?
Gençlerimizin de bu bilinçle yetişmesini, bu duygularla büyümesini çok istiyorum. Bu yüzden de parlamento çalışmalarımda, televizyon programlarımda bu konuları gündeme getiriyorum.
Bu iki kardeş halkın ilişkisi yaklaşık 70 yıl boyunca kesildi. Bizim kuşaklarımız, bu iki kardeş halkın kucaklaşmasına tanıklık etti. Bu kardeşlik ilişkilerinin ebediyen devam etmesi için genç nesillerimizin birbirini daha yakından tanımasına ihtiyaç var.
Ne zaman yazmaya başladınız?
Çocukluğumdan bu yana yazıyorum. Şiirlerimle ön plana çıkmama rağmen aslında şiirden çok nesir eserleri yazıyorum. Azerbaycan, kudretli şairlerin yurdudur. Şairlik iddiam da yok, içimden geldiği gibi yazıyorum. Son yıllarda daha çok tasavvuf üzerine deneme ve şiir yazıyorum. Tasavvuf öyle bir derya ki, daldıkça daha derinlere inmek istiyorsunuz. Bazı şiirlerim bestelenip şarkılara da dönüşüyor.
Bunca işin arasında zamanını nasıl yönetiyorsunuz?
Disiplinle… Küçük yaşlardan itibaren bize, zamanın kıymetini öğretti büyüklerimiz, sağ olsunlar. O yüzden zamanı iyi kullanmayı, her anı dolu dolu yaşamayı severim. Bir de az uyumayı öğrettiler. Yıllardır, günde dört saatlik uykuyla idare ederim. Zamanımın büyük bölümünü insanlara faydalı olabilmek için, okuyarak, öğrenerek ve çalışarak geçiririm. Zaman bulduğumda kendime yolculuk edenlerdenim. Dünyadaki en zor yolculuk, insanın kendi içine yapmış olduğu yolculuktur.
İçe yolculuk yaparken, tek başınıza olmalısınız; bu yolculuk gönülle yapılır.
O yüzden ‘ben’i de bırakmalısınız...
Olmazsa olmazlarınız nedir?
Birincisi iman. Çünkü insanın içinde iman olmazsa, çelişkiler içinde yaşar, asla kendini bulamaz. İkincisi sevgi. Sevginin niteliği değişebilir ama bir insanın içinde aşk varsa ben o insandan asla korkmam. İçinde büyük ‘aşk’ olan insan kötü olamaz. Üçüncüsü ümit. İnsan ümidini yitirdiğinde tükenir. Bu üçü olmazsa yaşamak mümkün olmaz.
Siyasette kadın olmak nasıl?
Zorlukları var tabii. Daha çok çalışmamız, kendimizi daha çok ifade etmemiz gerekiyor. Benim için kadın sorunu diye bir şey yok. Bu kadının değil; bütün insanlığın ve toplumların sorunudur. Ben asla yalnız değilim, kadın haklarıyla ilgili çalışan milyonlarca insan var. Bu insanların sayısı gün geçtikçe artıyor, inşallah daha artacak.
Öksüz ve yetim kız çocukları için yurt yaptırmak istiyorum
En büyük hayaliniz nedir?
İlk hayalim; Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının azat olduğunu, o topraklarda Azerbaycan bayrağının dalgalandığını görmek. Gücüm yeterse içinde kütüphanesi, ilim ve sanat merkezi de olan büyük bir cami ve etrafında bir külliye inşa ettirmek. Öksüz ve yetim kız çocukları için bir yurt yaptırmak ve o kızları himaye etmek.
Azerbaycan kadını güzelliğine önem veriyor. Bu özellikleriyle tanınmasının sebepleri neler?
Erkek olsun, kadın olsun insanların bakımlı olmasını, kendilerine özen göstermesini isterim. Abartıyı hiç sevmem. Bakımlı olmak, temiz olmak elbette güzel. O yüzden de zarafet timsali kadınlarımızın bakımlı olmasından mutluluk duyuyorum.
Azerbaycan’da kadın olmak nasıl bir duygu?
Çok güzel. Azerbaycan’daki kadınlar, bağımsızlıktan sonra sosyal hayatta daha aktif rol almaya başladılar. Son belediye seçimlerinde, kadınların temsil oranı yüzde 35’e ulaştı. Kadın milletvekillerinin oranı da yüzde 18. Kadın erkek eşitliği konusunda birçok ülkeden daha iyi durumdayız ama kendimizi gelişmiş ülkelerle kıyaslıyoruz ve Azerbaycan kadının büyük bir potansiyele sahip olduğunu biliyoruz.
Pınar Küçükşabanoğlu
/aksam/