İran Türklerinin “Urmu” Zaferi

12 Eylül 2011 Pazartesi 11:16

Urumiye ya da Urmiye olarak bilinen ve Azerbaycan Türkçesinde Urmu denilen yer, tarihi ve tipik bir Azerbaycan şehridir. Hem İran Türklerinin hem de Güney Azerbaycan’ın, nüfus ve tesir bakımından Tahran ve Tebriz’den sonra en önemli merkezidir.

Dünya basını son iki haftadır adını öğrenmiş olsa da; tarihçiler, arkeologlar ve çevreciler, bu şehri de, bu bölgeyi de, bu şehrin adıyla adlanan Urmu Gölünü de iyi bilirler. Urmu gölü, Türkistanlı kardeşi Aral Gölü gibi kurumaktadır. Çevre ve insan faktörünün yüzdesi bizim konumuz değil.

Göz göre göre ölümüne dur demek isteyen Azerbaycan aktivistleri 2010 yılından beri yoğun sistemli ve bilinçli bir sivil faaliyet içine girdiler. Ve nihayet konunun önemine önce kendi toplumlarının dikkatini çektiler. Yanı başında kuruyan bir tuz gölü nedeniyle hayatı felç olacak yüz binlerce sessiz insan bir şeyleri bu sivil-milli faaliyetle anladı.

Web sayfaları, fotoğraflar, karikatürler, analizler, yorumlar, dayanışma blogları, bilinçlendirme faaliyetleri birbirini izledi. İran’da Azerbaycan Türkleri öylesine bir enerjiye sahip ki, kim onları bir kaba sokmaya çalışsa onlar farklarını beklenmedik bir yerden hem de kendilerine özgü bir ferasetle ortaya koyuveriyorlar. Ya hesapsız hakaretlere verdiği cevapla, ya Tebriz’in futbol takımı “Traktör”e tezahüratla, ya Urmu gölüne dayanak olmakla…

İran Meclisi’nin Urmu gölünün kurumasını engelleyecek bir projenin finansmanını reddetmesi, bu ferasete bir fırsat daha sundu. Önce Urmu şehri ayağa kalktı. Gençler, esnaf, işçiler, yaşlılar adeta yurduna sahip çıkma şuuruyla yollara döküldüler. Şehir merkezinde, göl kenarında, köprü üstlerinde protesto gösterileri düzenlediler. Tahran’ın Arap baharı nedeniyle teyakkuzda olmasına aldırmadan, “Urmu Gölü Can Verir, Meclis Onun Katline Ferman Verir” sloganlarıyla demokratik tepkilerini dile getirdiler. Maalesef İran’da rejimin bu gibi tepkiler için belirlediği demokrasi standardı oldukça geridir.

Tehdit olarak algılanması halinde 5 kişinin slogan atması da cebir sebebi olabilir. Ancak Urmulular bunu bir ölçü olarak kabul etmediler. Sonuçta kuruyan göl, elden çıkan vatan olacaktı. Olaylarda acılar yaşandı: gözaltılar, yaralanmalar ve nihayet 3 can… Ancak bunlar, olayların İran tarihinin her dönüm noktasında imzası olan Tebriz’e yayılmasını engellemedi. Bugün hem Suriye’deki hem de İsrail’deki gösterilerle pek bir meşgul olan Türkiye ve Dünya basını olup bitenleri düşük profilde gördü.

Bununla birlikte, bir taraftan göstericilere acımasız yöntemlerle mukabele eden Tahran bir taraftan da olayların Tebriz’e sıçramasından endişelenerek alelacele bir tasarı ile göle giden su kaynaklarının ıslahına dönük bir projeyi onayladı. Böylelikle Urmu, bir zafere imza atmış oldu.

Bu zafer efendice ama erkekçe elde edildi. Bununla birlikte, gözaltına alınanların serbest bırakılması, takibatların bitmesi, gölün kurumasının ya da buna bağlı sonuçların önüne geçecek yeni tedbirlerin alınması, alınmış olan tedbirin hayata geçmesinin de ciddiyetle takip edilmesi gerekir.

İran’da Türklerinin varlık ve hak mücadelesi yeni de değil burada anlatılabilecek sığlıkta da değil. Ancak bunun sıradan bir etnik mesele olmadığını bir tür vatan sahipliği meselesi olduğunu bir not olarak kaydedelim. Zira Azerbaycan Türkleri ülkenin azınlığı sayılmayacak nitelik ve niceliktedir.

İşin bir başka boyutuna değinmezsek eksik olur. Urmu / Urumiye oldukça kritik bir coğrafyada bulunuyor. Bugünlerde Türkiye-İran ilişkilerinde çokça gündeme gelen PJAK’ın terör faaliyetlerinden çok önce, Urmu’nun özellikle batısı doğrudan PKK’nın harekât ve lojistik üssü olarak kullanılıyordu.

Bölgede bir Kürt-Türk çatışması tezgâhlamak isteyenlerin varlığı da biliniyor. Maalesef terörün eksik olmadığı Yüksekova’ya sadece 95 km. veya 1,5 saat mesafede olan Urumiye’de Türkiye’nin de bir Başkonsolosluğu bulunuyor. Ancak Azerbaycan Türkleri bu son haykırışlarıyla hem bir aidiyeti tespit etmiş hem de bilinç düzeylerini ortaya koymuş oldular.

Türkiye, İran Türkleri ve Güney Azerbaycan meselelerine sadece soydaşlık vesilesiyle değil, doğu sınırlarının kalıcı güvenliği penceresinden de bakmalıdır. Konu elbette Türkiye-İran ilişkilerini ilgilendirse ve büyük hassasiyet taşısa da, daha büyük hassasiyetin Tebrizli, Erdebilli, Tahranlı, Urmulu, Kerecli Türklerde süratle geliştiğini de dikkate almalıdır.

MRA

Yalçın SARIKAYA

Karadeniz Stratejik Araştırma ve Uygulama Merkezi (KARASAM) Müdürü

1news.com.tr

Benzer Haberler